Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM 28. Devir 3. Yasama Yılı Açılış Toplantısı’na katıldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar:
Aziz milletim, sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sizleri en kalbi hislerimle, hürmetle, muhabbetle selamlıyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 28. devir 3. yasama yılının milletvekillerimizle birlikte ülkemize, milletimize ve tüm insanlığa hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Sözlerimin çabucak başında, 104 yıllık tarihi boyunca meclisimizde misyon yapmış milletvekillerimizden ebediyete irtihal edenlere Mevla’dan rahmet diliyorum.
Büyük Millet Meclisimizin ilk başkanı, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve Kurtuluş Savaşı’mızın tüm gazi ve şehitlerini bugün bir kere daha hürmetle yad ediyorum. 14 Mayıs 2023’te milletimizin takdiriyle teşekkül eden 28. periyot meclisimiz birinci iki yasama yılında sahiden ağır bir faaliyet içinde oldu. Meclisimizin tüm mensuplarına şahsım ve milletim ismine şükranlarımı söz etmek istiyorum.
Bu yıl ve önümüzdeki yasama yıllarında da meclisimiz çabalı, özverili bir çalışma periyodu geçirecek, inşallah milletimizin muhtaçlığı olan kanunları çıkaracaktır. Yeni yasama yılının ahenk, uzlaşma, karşılıklı anlayış ve müsamaha içinde, hepiniz için bilhassa aziz milletimiz için iyi, bereketli, verimli bir yıl olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum. Bu yüksek şuurla milletimize hizmet edecek siyasi partilere, bütün milletvekili arkadaşlarımıza, meclisimizin tüm çalışanlarına yeni yasama yılında muvaffakiyet dileklerimi iletiyorum.
Şunu gururla tabir etmeliyim ki, yüzyıllar boyunca onlarca devlet kurmuş olan milletimiz, 11. yüzyılda kurulan Büyük Selçuklu Devleti’nden bugüne kadar süren kesintisiz devlet deneyimiyle dünya üzerindeki istisnai milletlerden biridir. İnşallah devletimiz ebet süre baki kalacaktır. Tıpkı halde bölge ülkeleri kıyaslandığında parlamento deneyimimizde 1876 üzere epey erken bir periyotta başlamış, vakit zaman inkitaya uğrasa da günümüze kadar gelmiştir.
Kurtuluş Savaşı’mız sırasında düşman kuvvetlerinin çok yaklaşmasına karşın, meclisimiz çalışmalarını hamasetle, fedakarlıkla ve sarsılmaz bir imanla ifa etmiştir. Meclisimiz Gazi unvanını bileğinin gücüyle elde etmiştir. Yeniden 15 Temmuz gecesi, işgal kuvvetlerinin hain uşakları tarafından ele geçirilmeye çalışılan ve bombalanan meclisimiz, milletvekillerimizin kahramanca direnişi sayesinde hem milletimize cüret vermiş, hem kendisini savunmuş, böylelikle Gazi unvanını bir sefer daha teyit etmiştir.
Burada şunu öncelikle vurgulamak isterim. Bu meclis, 104 yıllık tarihi boyunca kaidelerin en çetin olduğu periyotlarda bile bir tahlil yolu, bir çıkış yolu bulmayı başarmıştır. Bu meclis, tüm zorluklara karşın çabucak ardımızda yazan “Hakimiyet kayıtsız koşulsuz milletindir” şiarına hakkıyla sahip çıkmıştır. Yeniden bu meclis, milletimizin ufkunu genişletecek, barışı ve demokrasiyi güçlendirecek, ekonomik büyüme ve refaha, en kıymetlisi de özgürlüklere daha fazla alan açacak, Cumhuriyet tarihimizin en kuşatıcı anayasasını yapma deneyimine, bilgisine ve kudretine ziyadesiyle haizdir.
12 Eylül askeri darbesi sonrasında silahların gölgesinde ulusal iradeye dayatılan mevcut anayasa, meclisimiz ve milletimize biçilmiş dar bir gömlektir. 1982’den beri yapılan irili ufaklı 20’den fazla değişiklik, milletin mevcut anayasadan memnuniyetsizliğini açıkça göstermektedir. Bir nevi yamalı bohçaya dönen 82 anayasasının miadı artık dolmuştur. Türkiye’nin 21. yüzyılda büyük maksat ve argümanlarını gerçekleştirmesi lakin yeni, uzlaşmacı, özgürlükçü, iştirakçi, sivil bir anayasa ile mümkündür.
Demokrasimizin yeni anayasa muhtaçlığının günden güne kendini daha fazla aşikâr ettiğini görüyoruz. Burada şu hususu da açık yüreklilikle tabir etmek arzusundayım. AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak yeni anayasayla ilgili olarak elbette biz kendi hazırlıklarımızı hem de çok titiz bir biçimde yapıyoruz. Lakin bu demek değildir ki öbür tüm fikirlere kapımızı kapatıyoruz. Yeni anayasanın hazırlık sürecinde her türlü fikre hürmet duyarız, her kanıyı ilgiyle dinleriz, her yapan teklifi hayırhahlıkla kıymetlendiririz.
Yeni anayasanın kutuplaştırıcı değil, uzlaştırıcı, ayrıştırıcı değil, birleştirici, yasakçı değil, özgürlükçü olması, farklılıklarda değil, ortak noktalarda buluşturması temel ve sarsılmaz prensibimizdir. Milleti ve devleti birbirinden başka düşünmek mümkün değildir. Millet varsa devlet vardır, devlet varsa, millet varlığını idame ettirir. Devlet milletin üzerinde değildir. Millet de devletsiz ayakta ve hayatta kalamaz. Ne devletimizin zayıflatılmasına, ne milletimizin bu yolla ayrıştırılmasına eyvallah etmeyeceğimiz bilinmelidir. Milletin refah ve huzurunun, bununla birlikte daha fazla hürriyetin, devletimizi daha da güçlendireceği kanaatindeyiz.
Yeni anayasa, devleti ve milleti başka yerlere koyan değil, devlet ile milleti buluşturan, kucaklaştıran, kaynaştıran niteliklere haiz olmalıdır. Şuna tüm kalbimle inanıyorum: Milletin muazzez iradesini temsil eden beşerler olarak insanımızın hiçbir ferdini dışlamadan, hiçbir ferdin özgürlüğünü kısıtlamadan, azami müştereklerde buluşturan bir anayasayı yazabilir, yapabilir, Allah’ın müsaadesiyle bu büyük meclis eliyle hayata geçirebiliriz.
Yeni yasama yılında milletimizin ve meclisimizin yeni bir anayasa inşası için daha fazla uğraş göstereceğine inancımız tamdır. Biz bugüne kadar her fırsatta lisana getirdiğim üzere, yeni anayasa sürecinde yapan davranmaya devam edeceğiz. Bugün bir sefer daha tüm partileri ve milletvekillerini, toplumumuzun tüm kısımlarını, Türk demokrasisini yeni ve sivil bir anayasa ile taçlandırma çabamıza omuz vermeye davet ediyorum.
Tıpkı tabiat üzere toplumlar ve devletler de bir tertibe, nizama, bir sisteme sahiptir. Esasen nizam, devletin ve milletin temel direğidir. Tertibi sağlayan kanundur. Kanunun ruhu ise adalettir. Adalet, mülkün temelidir. Bir devleti var eden ve ayakta tutan adalettir. Milleti huzur, refah ve güvenlik içinde tutan adalettir. Devleti her türlü tehditten koruyacak olan adalettir. Ekonomiyi büyütecek, eşit dağılımı sağlayacak, çalışanı, çalıştıranı, üreticiyi, tüccarı, sanayiciyi keyifli edecek olan adalettir. Hatalı ile suçsuz birbirinden ayırt edilmezse, hatalı elini kolunu sallayıp gezerken günahsız cezalandırılırsa, adalet sarsılır. Adalet sarsılırsa, devlet sarsılır. Devlet sarsılırsa milletin bekası tehlikeye girer.
Şunu bilhassa söz etmek isterim. Kolluk kuvvetlerimiz ve yargı topluluğumuz adaletin tecellisi için çok büyük bir çaba ve özveriyle çalışmaktatır. Bu vesileyle geçtiğimiz hafta menfur bir hücum sonucu şehit edilen polis kızımız Şeyda Yılmaz başta olmak üzere, tüm şehitlerimize aziz milletim ismine minnet hislerimizi söz etmek istiyorum. Hudutlarımız içinde ve dışında canları kıymetine gayret eden güvenlik güçlerimizin her birini rabbim koruma buyursun diyorum. Polisiyle, jandarmasıyla bütün emniyet teşkilatımıza, bu büyük çatı altında, bu kıymetli günde tüm milletimiz ismine şükran hislerimizi söz ediyor, en kalbi selamlarımızı gönderiyorum.
Birebir formda vatanımızı her türlü harici tehdide karşı koruyan kahraman ordumuzun yiğit mensuplarına da teşekkürlerimizi tabir ediyorum. Emniyet güçlerimiz de silahlı kuvvetlerimiz de kanunların kendilerine çizdiği hudutlar dahilinde, hukuk ve demokrasi çerçevesinde görevlerini ifa etmeyi sürdüreceklerdir.
Tekrar ediyorum, tertip yani hukuk, yani adalet, devletimizin ve milletimizin temel desteğidir, temel direğidir. Askerimizin ve kolluk ünitelerimizin itimat içinde kalması için devletimiz her türlü fedakarlıkta bulunmaktadır. İmkanlar ölçüsünde daha fazlasını da yapacaktır. Kanun ve sistem dışına çıkanlar ise, adaletin tesisi, devletimizin bekası ismine hiç tereddüt edilmeksizin yargı karşısına çıkacaklardır. Bu ortada yargı mensuplarımızın da vazifesini kanunlar ve hukuk çerçevesinde yerine getirdiği, bilhassa hatırlatmak isterim.
Mevcut kanunları uyguladıkları ya da kanunların sonları içinde kaldıkları için hiç kimse yargı topluluğumuzu yıpratmaya, gündemine gelmek uğruna mahkemelerimizi baskı altına almaya kalkışmamalıdır. Yargı mensuplarımız ile Türk milleti ismine karar veren mahkemelerimizin tehdit edilmesine hiçbirimiz müsaade etmemeliyiz. Şayet, polisin, jandarmanın, savcı ve yargıçlarımızın cürmü tedbire, kabahati cezalandırma, karar ve infaz konusunda meşakkatleri varsa elbet bu önce buyrukta kanunların konuşulmasını gerektirir. Kanun koyucu ise milletimiz ismine, Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir.
Meclisimiz yeni yasama yılında hatanın önlenmesine, infaz ve ıslah konusuna daha fazla eğilmeli, milletimizin giderek yükselen taleplerine daha çok kulak vermelidir. Bakanlıklarımız ve kurumlarımızla birlikte meclisimizin bu konuda daha hassas bir yaklaşım içinde olacağına yürekten inanıyorum. Yürütme ve yasama organları olarak inşallah elbirliği içinde çalışarak, adalet ve güvenlik hizmetlerimizin standardını daha da yükselteceğiz.
Bedelli milletvekilleri, asrın felaketi olan 6 Şubat sarsıntılarına ve bölgemizdeki sıcak çatışmalara karşın iktisatta belirlediğimiz amaçlarımıza kararlılıkla ilerliyoruz. 14-28 Mayıs seçimleri sonrasında uygulamaya başladığımız istikrar ve ıslahat programımız meyvelerini veriyor. İktisat programımızda meclisimizin de takviyesi ile son 1 yılda değerli uzaklık kat ettik.
Geçen yıl gündemimizin üst sıralarında yer alan birçok sıkıntıyı geride bıraktık ve bırakıyoruz. Burada fikir vermesi açısından birtakım sayıları sizlerle kısaca paylaşmak istiyorum. Merkez Bankamızın geçen sene mayısta 98,5 milyar dolar olan brüt rezervleri bugün 156 milyar doları aşarak Cumhuriyet tarihinin en yüksek düzeyine ulaştı. Bugün şunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliyoruz. Hamdolsun, Türkiye’nin artık rezerv sıkıntısı yoktur.
Bir öbür kronik problemimiz olan cari açığı sürdürülebilir bir seviyeye çektik. Geçen yıl 57 milyar dolar olan cari açık, uğraşlarımız sonucunda temmuzda 20 milyar doların altına indi. 2023’te ihracatımız 256 milyar dolarla rekor kırdı. İhracattaki güçlü performansımız 2024’te de devam ediyor. Yıllık ihracat, ağustosta 262 milyar dolarla tarihimizin tepesine çıktı. Turizmde 2023 yılını rekor ziyaretçi sayısı ve geliriyle kapattık. Bu sene 60 milyon turist sayısı, 60 milyar dolar turizm geliri hedefliyoruz. Son bir yılda 1 milyon 105 bin ek istihdam imkanı oluşturduk. Ulusal gelirimiz 1 trilyon dolar sonunu geçerek 1 trilyon 119 milyar dolara ulaştı. Böylelikle, ulusal gelirde çok kritik bir ruhsal eşiği aşmayı başardık.
2024 yılında kredi notu üç büyük kuruluş tarafından artırılan tek ülke Türkiye oldu. Ekonomimizin temel göstergelerindeki güzelleşmeye bağlı olarak ülkemizin risk primi de düşüyor. Bankacılık ve gerçek bölümümüzün dış borç çevirme oranları yükseldi. Türkiye’yi daha çok siyasi sebeplerle alındığı gri listeden de çıkardık.
Yeniden bu süreçte 6 Şubat sarsıntılarının Türk iktisadına getirdiği 104 milyar dolarlık ek faturaya karşın mali disiplininden taviz vermedik. Kim ne vaat ediyorsa benden beş fazlası siyasetinin, seçim meydanlarını esir aldığı 31 Mart sürecinde popülizme asla tevessül etmedik.
Kararlı duruşumuz sayesinde hamdolsun enflasyonda kalıcı düşüş trendine girmiş bulunuyoruz. Son 3 ayda yıllık enflasyon 23,5 puan geriledi. Besin enflasyonu da 4 yıl sonra birinci defa aylık bazda negatife döndü. Önümüzdeki aylarda enflasyondaki düşüş devam edecek ve milletimiz bu düşüşü çarşıda, pazarda, alışveriş sepetinde, mutfağında daha fazla hissedecektir.
Her vakit söylüyorum bir tane gündemimiz var. O da vatandaşımızın refahını ve alım gücünü kalıcı biçimde artırmaktır. Ne yapıyorsak yalnızca bunun için yapıyoruz, hangi özveride bulunuyorsak bunun için bulunuyoruz. Yakın etrafımız istikrara kavuştukça inşallah biz de rahatlayacak, çok daha düzgün yerlere geleceğiz. Şu hususu büyük bir memnuniyetle COVID-19 salgınıyla başlayan, bölgemizdeki savaşlarla devam eden, asrın felaketinin de tesiriyle sarsılan makro istikrarları süratle güzelleştiriyoruz. Türkiye’yi yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve cari fazla yoluyla kaliteli büyütme stratejimizi uygulamaya devam edeceğiz.
Her fırsatta tabir ettiğim üzere, iktisat programımıza katkı sunacak her türlü teklife açığız. Lakin, uyguladığımız programa olan inancımızı zayıflatmaya dönük telaffuzları tasvip etmiyoruz. Kabul edelim ki, tenkit başkadır, ekonomik tetikçilik başkadır. Türkiye’ye kaybettirerek siyaset yapılmaz, millete yararlı olunmaz. Türkiye’nin ve 85 milyon vatandaşımızın menfaati kelam konusu olduğunda, siyasi rekabeti bir tarafa bırakmamız gerekiyor. Meclisimizden ve siz saygıdeğer milletvekillerimizden bu mevzuda azami hassasiyet bekliyor, dayanağınız için şimdiden her birinize teşekkür ediyorum.
Zelzele bölgemizin hızla ayağa kaldırılmasının, gündemimizin birinci sırasında olmayı sürdüreceğini burada tekraren tabir etmek istiyorum. Kurallar ne olursa olsun. 6 Şubat gecesi yuvası yıkılan, sistemi bozulan, yakınlarını kaybeden depremzede kardeşlerimizin yanında olacak, yaralarını saracak, inşallah inançlı yuvalarını peyderpey teslim edeceğiz.
28. devrin 3. yasama yılına bölgemizdeki sıcak gelişmelerle giriyoruz. İsrail’in Filistin’de, Gazze’de yaklaşık bir yıldır yürüttüğü terör ve soykırım bugünlerde maalesef Lübnan’a uzandı. Dün işgal güçleri Lübnan topraklarına karadan girdiğini duyurdu. İsrail bir yandan Gazze’de soykırım yaparken, bir yandan Lübnan’a terör atakları yaparken, tıpkı anda bölge ülkelerini de kendi ateşine çekmek için her yola başvuruyor, her türlü provokasyonu deniyor. Burada iki konunun altını çizmek mecburiyetindeyim. Ne yazık ki, bütün bölgeyi ateşe atmayı amaçlayan Gazze’de 17.000’i çocuk olmak üzere 42.000 insanı katleden, artık de Lübnan’da katliama başlayan İsrail, dünyadan gerekli ve kâfi yansıyı almamaktadır. Bunu geçen hafta İsrail saldırganlığının önüne geçmesi gereken Birleşmiş Milletler’in Genel Şurası’nda da açık ve net halde tabir ettim.
İsrail Devleti, Netanyahu isimli bir Hitler özentisinin yönetiminde yalnızca son 51 haftada insanlığa karşı tüm kabahatleri pervasızca işlemiştir. Soykırım, katliam, ırkçılık, ayrımcılık, taciz, tecavüz, azap, etnik paklık, gazeteci öldürme, söz özgürlüğünü yok etme, ibadethaneleri, hastaneleri, okulları bombalama dahil, insanlığa karşı işlenebilecek ne kadar kabahat varsa tamamı tekraren işlenmiştir. Gözünü kin ve nefret bürümüş bir cinayet şebekesinin elinde Gazze 42 bin pak insanın katledildiği büyük bir imha kampına dönüşmüştür.